Türkçede Tekrarlı Yapı Sınıfları

Yazının tamamı için tıklayınız.

Tüm dünya dilleri kendi iç yapılarının el verdiği olanaklar doğrultusunda ifade kabiliyetlerini geliştirme eğilimi gösterirler. Bunun en temel sebebi sınırlı sayıdaki dil malzemesi ile gelişen ve değişen dünyadaki olguları, kavramları anlatabilme ihtiyacıdır. Bununla birlikte diller sahip olduğu yapıları farklı biçimlerde kullanırlar. Bu anlamda tekrarlı yapılar da dilin ifade kabiliyetine esneklik katan unsurlar olarak görev yapmaktadır.

Tekrarlı yapılar Türkçenin en eski dönemlerinden bugüne değin farklı dil birlikleriyle kullanılarak yazıda ve sözde anlamsal-işlevsel çeşitli etkiler sağlamıştır. Dildeki derin yapının yüzey yapıya yaklaşmasını sağlamak, anlama ve anlatıma güç katmak, anlamı belirginleştirmek, söze ve yazıya ahenk katmak tekrarlı yapıların görevlerinden bazılarıdır. Çalışmalarda genelde leksik olarak ele alınan tekrarlı yapıların fonetik, morfolojik ve sentaktik türleri de bulunmaktadır. Leksik olarak ele alınan tekrarlı yapılar Türkçede ikileme, hendiadyoin, tekrar, yineleme vb. terimlerle ifade edilmektedir. Buna ek olarak bu yapılarım kapsamıyla ilgili bir birliğin varlığını da söylemek güçtür.

Bu çalışmada ikileme, hendiadyoin, tekrar, yineleme vb. adlarla anılan kavramı da içerecek şekilde yapısal bağlamda fonetik, morfolojik, leksik ve sentaktik olarak tekrar eden yapılar tekrarlı yapılar olarak ele alınmış ve bu kapsamda tipolojik bir sınıflandırma denemesi yapılmıştır.

(…)

İnsanın doğal bir davranış olarak iletmek istediği bilginin muhatapça doğru ve hızlı bir şekilde algılanmasını ister. Tekrarlı yapıların edimsel olarak en temel etkisi de bu anlamda ortaya çıkmaktadır. Çünkü bir düşüncenin tekrarlı bir şekilde iletilmesi onun aslında bir sefer değil, birkaç sefer iletilmesini sağlamaktadır. Bununla birlikte tekrarların bir diğer edimsel katkısı da iletilen bilginin kalıcılığını sağlamak bakımındadır. İletilerek kalıcı olması istenen bilginin kalıcılığını sağlamak onun tekrar edilmesiyle gerçekleştirilebilir. Bu özellikler temel alındığında Türkçede sesten cümleye kadar olan her türlü iç yapı unsurlarında hızlı ileti gönderme ve kalıcılığı sağlama aracı olan tekrarların kullanılabildiği görülmektedir.

Tüm bunlardan sonra Türkçenin çok girift yapılardan oluşan ve iç yapısının temel özelliklerinden birisini oluşturan tekrarlı yapıların her kategoride ele alınarak ne tiplerde ve hangi usullerde bu tekrarlı yapıların oluştuğunun tespiti, bu tiplerin hangi işlevlere sahip olduğunun belirlenmesi bunlara ek olarak da bunların edimsel katkılarının belirlenmesi önem taşımakla beraber bir gereklilik olarak görülmektedir. Tekrarlı yapıların genel bir çatı olarak ele alınması ve bu çatı altında diğer kullanımı birlikte olan yapıların incelenmesi, dil bağlamında birçok soru ve sorunun çözümü noktasında katkı sağlayacaktır.

• HİRİK, Erkan (2018). “Türkçede Tekrarlı Yapı Sınıfları”, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası, Cilt 28, Sayı 2, s. 37-65.

Söz Edimleri Kuramı Bağlamında Atasözleri-Deyimlerde Toplum/Topluluk Adları ve Duygu Değerleri

Yazının tamamı için tıklayınız.

Söz edimleri kuramı J. L. Austin tarafından ortaya koyulmuş bir dil felsefesi kuramıdır. Bu kurama göre bir şey söylendiğinde aynı zamanda bir şey yapılmış olur. Söylenen her söz muhatabının duygu ve düşünce dünyasında birtakım değişiklikler gerçekleşmesine neden olur. Bu değişiklikler ise düzsöz edimi, edimsöz edimi ve etkisöz edimi adı verilen üç boyutta gerçekleşir.

Atasözleri ve deyimler farklı boyutlardaki toplumların/toplulukların kendi kültürlerini yaşattıkları ve bunları geleceğe aktardıkları dil unsurlarıdır. Bu sözler içerisinde toplumların/toplulukların hayata bakış açılarını ve düşüncelerini bulmak mümkündür. Bu sözler aynı zamanda ait oldukları toplumların kendilerini ve diğer toplumları tanımlama araçlarıdır. Bu nedenle toplum ifade eden kelimelerde birtakım duygu değeri bulunmaktadır. Yine atasözleri ve deyimlerde söylenen sözlerle bu toplumlar tanımlanmakta, bu toplumlarla ilgili çeşitli öğütler verilmektedir. Dolayısıyla bu sözler içerisinde toplum ya da topluluk ifade eden kelimeler sıkça kullanılır. Atasözleri ve deyimlerin bu özelliklerine söz edimleri bağlamında bakıldığında ne türden edimlerin gerçekleştiği buna bağlı olarak hangi duygu ve düşünce değişimlerinin gerçekleştiği önem dikkate değerdir. Atasözleri ve deyimlerde geçen toplum/topluluk adlarının duygu değerleri de bu edimlere anlamsal katkı sağlamaktadır.

Bu çalışmada öncelikle Türkiye Türkçesi atasözleri ve deyimlerinde geçen toplum ve topluluk bildiren adlar tespit edilmiştir. Daha sonra bu kelimelerin duygu değerleri olumlu/olumsuz ya da yansız/nötr bağlamında ele alınmıştır. Duygu değerinin etkisiyle Austin’in söz edimleri kuramı bağlamında bu sözlerdeki edimler incelenmiş, bunların toplumun kendisini ve ötekisini tanımlamadaki konumu gösterilmiştir. Bu sözlerde geçen düzsöz edimleri, edimsöz edimleri ve etkisöz edimleri ele alınmıştır.

• HİRİK, Erkan (2018). “Söz Edimleri Kuramı Bağlamında Atasözleri-Deyimlerde Toplum/Topluluk Adları ve Duygu Değerleri”, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Cilt 11, Sayı 24, s. 158-177.

Türkçe Duyu Fiilleri ve Kılınış Arasındaki İlişki

Yazının tamamı için tıklayınız.

Dilin en önemli unsurlarından olan fiiller, araştırmacılar tarafından farklı şekillerde sınıflandırılabilmektedir. Bu sınıflandırmalar yapılırken temel alınan en önemli ölçütlerden biri anlamdır. Anlamın temel alındığı sınıflandırmalarda fiillerin bir bölümü mental fiil sınıfında yer almaktadır. Mental fiiller, bir mental süreç neticesinde ortaya çıkan her türlü zihin faaliyetini ifade eden dil ögeleridir. Bu ögeler içerisinde duyu fiilleri de yer almaktadır. Duyu fiilleri, kişinin çevreyi algılamasına yarayan algı araçlarının (görme, işitme, tat alma, koku alma, dokunma) hareketlerini ifade eden fiillerdir. Zihinde süren algılama süreci duyular ile başlar. Bunların dilde karşılığı ise duyu fiilleriyle gösterilmektedir. Bu nedenle bu fiiller kullanım bağlamında sıklık derecesi yüksek fiiller arasında yer almaktadır. Keza her türlü algılama bu duyularla gerçekleşmekte, duyular da dilde bu duyu fiilleriyle ifade edilmektedir. Dildeki her sınıfın, her unsurun birbiriyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkisi bulunmaktadır. Fiil söz konusu olduğunda fiillerin ilişkili olduğu kategorilerden biri “kılınış” (aktionsart) olmaktadır. Türkçe fiillerde kılınış üç türde gerçekleşmektedir. Bu üç kılınış türüyle birlikte fiillerin “anlık” ya da “süreklilik” ifade eden bir alt gerçekleşme türünden de bahsetmek mümkündür. Örneğin, gör- fiili “anlık” bir özellik gösterirken izle- fiili “süreklilik” ifade etmektedir. Duyu, fiilleri bu bağlamda kılınış tarzı bakımından farklılık gösterebilmektedir. Duyu fiilleri algılama araçlarına göre beş alt türe (görme, işitme, tat alma, koku alma, dokunma) sahiptir. Bu beş duyu fiili türü, fiillerin kılınış kategorisi bağlamında ele alındığında çeşitli açılardan farklılık göstermektedir. Örneğin, seyret- fiili duyu fiili olarak görme duyu fiilleri arasında yer almakta, kılınış bağlamında ise sınır vurgulamayan fiiller [-SV] arasında değerlendirilmektedir. Gözüne çarp- fiili de benzer şekilde bir görme duyu fiili olmasına karşın kılınış olarak son sınırı vurgulayan fiiller [+SS] arasında yer almaktadır. Bu çalışmada duyu fiillerinin kılınışsal özellikleri ile alt duyu türleri (görme, işitme, dokunma, koklama, tat alma) arasındaki ilişki ele alınmış, bu ilişkinin dil bağlamında işlevlerine değinilmiştir. Bunlarla birlikte fiillerin anlamsal sınıfları ile bu fiillerin kılınış özelliklerinin bağımsızlığı tartışılmıştır.

• HİRİK, Erkan (2018). “Türkçe Duyu Fiilleri ve Kılınış Arasındaki İlişki”, X. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu, 17-19 Ekim 2018, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir.

Morfolojik Tekrarlı Yapılar ve Kutadgu Bilig’deki İşlevsel Görünümü

Yazının tamamı için tıklayınız.

Düşüncenin dildeki yansımasını etkili duruma getiren, dilin ifade gücünü yükselten unsurlardan biri tekrarlı yapılardır. Tekrarlı yapılar, Türkçenin en eski dönemlerinden bugüne değin farklı biçimlerde ve farklı dil birlikleri ile birlikte kullanılarak dilin anlatım gücünün yazılı ve sözlü dilde etkili duruma gelmesini sağlamıştır. Dildeki derin yapıyı daha belirgin duruma getirmek, diğer bir deyişle anlama ve anlatıma güç katmakla birlikte özellikle manzum metinlerde ifadelere ezgisel bir katkı sağlayan tekrarlı yapılar, genelde leksik boyutta ele alınmaktadır. Oysaki tekrarlı yapıların leksik boyutunun dışında fonetik, morfolojik ve sentaktik türleri de bulunmaktadır. Örneğin, “Çocuk güle oynaya koşuyor.” gibi bir cümlede “güle oynaya” ifadesinin içerisinde fiil-zarf-fiil eki1 + fiil-zarf-fiil eki1 şeklinde bir yapı bulunmaktadır. Burada fiillerle birlikte morfolojik unsur olan zarf-fiil eklerinin de tekrarlandığı, [x1-A1]+[x2-A1] biçiminde bir yapının ortaya çıktığı görülmektedir. Bu tür yapılar tarafımızca morfolojik tekrarlı yapılar olarak adlandırılmaktadır.

Türkçenin bugünkü yüzey ve derin yapısının anlaşılabilmesi için dil tarihinde yer alan eserleri ve onların anlamsal derinliklerini incelemek gerekir. Toplumun, kültürün ve bu bağlamda dilin geçmişini en iyi yansıtan eserlerden biri Kutadgu Bilig’dir. İlk dönem Türkçe İslâmî eserlerden Kutadgu Bilig, tekrarlı yapılar bağlamında oldukça çeşitli örnekler sunmaktadır. “oḳıġan bitigen”, “törütgen igiḍgen keçürgen”, “açıġlı toḍuġlı”, “buzuġlı yorıtımaġlı”, “ağırlap uluglap” gibi örneklerde yer alan morfolojik tekrarlı yapılar, metinde ses bakımından ahengi sağlamakla birlikte anlamsal sınır çizme bağlamında görev yapmaktadır. Bu çalışmada fonetik, leksik, morfolojik ve sentaktik tekrarlı yapıların oldukça sık kullanıldığı Kutadgu Bilig, morfolojik tekrarlı yapılar özelinde ele alınacaktır. Bununla birlikte bu yapıların işlevsel görünümü incelenecektir.

(…)

Kutadgu Bilig’in vezinli bir metin olması tekrarlı yapıların metinde sıkça kullanılabilir olmasına olanak tanımaktadır. Çünkü gerek nazım dilinin etkisi gerekse vezne uyma gayreti, metnin inşası esnasında tekrarlı yapıların kullanımını mümkün kılmıştır. Morfolojik tekrarlı yapılar da bu özellikle kelime sonlarında yer aldıklarından metin içerisinde fonetik ahenge doğrudan katkıda bulunmaktadır.

Kutadgu Bilig’de bilgi vermek temel amacı oluşturmaktadır. Metindeki bu amaç ile tekrarlı yapıların işlevi örtüşmektedir. Gerçekten de iletilerek kalıcı olması istenen bilginin kalıcılığını sağlamak, onun tekrar edilmesiyle gerçekleştirilebilir. Morfolojik tekrarlı yapılar da bu bilginin vurgulanmasına olanak tanımaktadır.

• HİRİK, Erkan (2019). “Morfolojik Tekrarlı Yapılar ve Kutadgu Bilig’deki İşlevsel Görünümü”, Yeni Türkiye, Sayı 105, s. 180-196.

Prof. Dr. Erhan Aydın, Taşa Kazınan Tarih: Türklerin İlk Yazılı Belgeleri

Yazının tamamı için tıklayınız.

Kadim bir kültüre sahip olan Türkler, bu kültürlerini yazıya yansıtabilen dünya üzerindeki ender topluluklardan biridir. Bugün dahi dünyada binlerce dil olmasına rağmen yalnızca 78’inin yazılı edebiyatı, çok azının da yazı sistemi bulunmaktadır (Edmonson 1971: 323-332). Türkler tarih boyunca farklı medeniyetlerle temas hâlinde olması farklı alfabeleri kullanmalarının önünü açmıştır. Kullandıkları her alfabeyle oldukça önemli eserler ortaya koyan Türkler, kendi alfabeleriyle ise hem edebiyatı hem de tarihi yazmışlardır.

(…)

Tüm bunlardan sonra Türklerin tarihine dair bilgi almak isteyen herkesin faydalanabileceği, bununla birlikte Runik harfli Türkçe metinler üzerine çalışmalar yapan araştırmacıların doğrudan kaynak olarak kullanabileceği bir eserin vücut bulmuş olduğunu söylemek gerekmektedir. Aydın tarafından ortaya koyulan bu titiz çalışma, yapılacak eski Türk dili çalışmalarında görülmesi/faydalanılması gereken bir başucu kaynağı mahiyetindedir. Dilini, tarihini, hatırasını, övgüsünü, uyarısını hülasa kültürünü taşa kazıyan Türklerin bu tavrını, büyük emeklerle satırlara taşıyan Prof. Dr. Erhan Aydın’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Böylesi bir eserin bilim dünyasına kazandırılmasına aracılık eden Kronik Kitap ve çalışanlarına da ayrıca teşekkür etmek gerekir.

• HİRİK, Erkan (2018). “Prof. Dr. Erhan Aydın, Taşa Kazınan Tarih: Türklerin İlk Yazılı Belgeleri”, Tanıtma, Uygur Araştırmaları Dergisi, Sayı 2018/12, s. 231-236.

Türkiye Türkçesinde Eşzamandalık

Yazının tamamı için tıklayınız.

Dilin sürekli gelişim içerisinde olması ile dilbilgiselleşme, kelime yapımı ile sözlükselleşme, fono-semantik başkalaşma ve anlam olayları dil içerisinde yer alan bazı morfemlerin ve leksik unsurların farklı dönemlere ait biçimlerinin eşzamanlı olarak kullanılmasına neden olmaktadır. Bir başka ifadeyle bir biçimbirimin, kelimenin ya da anlamının süreç içerisinde hem değişikliğe uğramış biçimi hem de uğramamış biçimi aynı anda kullanılabilmektedir. Bu çalışmada bu durum “eşzamandalık (coexistence)” terimiyle adlandırılmıştır. Bir kelimenin dilbilgiselleşme süreçleri sonrası eke dönüşmesi ve kelime biçiminin de yaşanması buna bir örnek teşkil edebilir. Örneğin, Türkçede –yor eki bir biçimbirim olarak görev yapmaktadır. Bu ekin eski şeklinin yorı– (yürü-) fiili olduğu bilinmektedir. Fakat dil, eski şeklini (ses değişiklikleri hariç) kullanımdan düşürmemiştir. Bugün Türkçede hem yürü- fiili kullanılmakta hem de -yor eki kullanılmaktadır. Bunun gibi başka örnekler de mevcuttur. Dilbilgiselleşme süreci ile ortaya çıkan bu örneklerden başka sözlükselleşme süreci, kelime yapımı, fono-semantik başkalaşma ya da anlam olayları esnasında ortaya çıkan “eşzamandalık” örnekleri de bulunmaktadır.

Bu çalışmada dilbilgiselleşme, kelime yapımı ve sözlükselleşme, fono-semantik başkalaşma ve anlam iyileşmesi/kötüleşmesi/genişlemesi süreçleri sonrasında ortaya çıkan “eşzamandalık” örnekleri ele alınmıştır.

(…)

Dilin anlam boyutu da eşzamanlı yapıların ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Anlam iyileşmesi, kötüleşmesi ve genişlemesi neticesinde ortaya çıkan anlamlar dilde birlikte kullanılabilmektedir.

Eşzamandalığın ses, biçimbirim, kelime ve anlam boyutunda örnekleri görülebilmektedir. Eşzamandalık olaylarının en temel işlevi dilin işlerlik gücünü artırmaktır. Dil, sahip olduğu malzemeye yeni işlev ve anlamlar katarak ifade gücünü artırabilmektedir. Türkçede başta ağızlar olmak üzere çok sayıda eşzamandalık örneği tespit etmek mümkündür. Bu durum Türkçenin yüzyıllar boyunca ifade gücünün ne denli arttığının göstergesidir.

• HİRİK, Erkan (2017). “Türkiye Türkçesinde Eşzamandalık”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 60, s. 203-226.

Türkiye Türkçesi Duyu Fiillerinde Anlam ve Kelime Sıklığı İlişkisi

Yazının tamamı için tıklayınız.

Dildeki kelimeler, doğası gereği anlam alanlarını geliştirir, değiştirir ya da yok eder. Tüm bu anlam olaylarının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Kişinin zihin sürecinde gerçekleşen her türlü fiile mental fiil denir. Algılama sürecini başlatan duyu fiilleri, mental fiillerin bir türü olarak kabul edilir. Duyu fiilleri mental sürecin başlatıcısı olması nedeniyle oldukça sık kullanım alanına sahiptir.

Dildeki kelimelerin anlam alanlarının değişmesine neden olan etkenlerden birisi kullanım sıklığıdır. Kelimeler dilde işlek bir şekilde kullanıldıkça çokanlamlı hâle gelirler. Duyu fiilleri de her mental süreçte başlatıcı olduklarından sıklıkla kullanılmaktadır. Beş alt türden oluşan duyu fiillerinin her biri elbette aynı sıklıkta kullanılmazlar. Görme, işitme, tat alma, dokunma ve koku alma duyu fiillerinin dilde kullanım oranları birbiriyle eşit değildir. Örneğin, insan için daha önemli olan görme duyusunu ilgilendiren fiiller dilde daha çok kullanılmakta, bu nedenle bu fiiller çokanlamlı hâle gelmektedir.

Bu çalışmada Türkiye Türkçesinde kullanılan duyu fiilleri oluşturulan derlemde taranmış ve bu fiillerin kullanım sıklığı ile çokanlamlılığı arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.

(…)

Görme > İşitme > Tat Alma > Dokunma > Koku Alma

Türkçedeki duyu fiillerinin kullanım sıklığının bu hiyerarşisi ilgi çekicidir. Öncelikle görerek bilgi ediniminin önemli olduğu daha sonra sırasıyla işitme, tat alma, dokunma ve koku alma duyularının kullanılarak çevrenin algılandığı görülmektedir. Duyular ve bu duyuların hareketlerini ifade eden fiiller arasındaki kullanım sıklığı ilişkisi de bu fiillerin çokanlamlı hâle gelmesiyle sonuçlanmıştır. Yani bir duyunun önemi onun dilde sık kullanımına neden olmuş bu da bu duyu fiillerinin çokanlamlı duruma gelmesini sağlamıştır.

Kısaca verilerden hareketle kullanım sıklığı fazla olan duyu fiillerinin anlam sayısının da fazla olduğu, kullanım sayısının azaldıkça sözlükte yer alan anlam sayısının da azaldığı görülmektedir. Yani sıklık ve çokanlamlılık konusunun birbiriyle çok sıkı bağ içerisinde olduğu yukarıdaki verilerden de anlaşılmaktadır.

• HİRİK, Erkan (2017). “Türkiye Türkçesi Duyu Fiillerinde Anlam ve Kelime Sıklığı İlişkisi”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 41, s. 53-74.

Türk Dünyası Atasözlerinde Sayılar ve Anlam Alanları

Yazının tamamı için tıklayınız.

Kültür toplumun değerlerini kuşaktan kuşağa aktaran bir hafıza niteliğindedir. Kökleri aynı olan toplumlar her ne kadar çeşitli nedenlerle farklı coğrafyalarda yaşasalar da ortak geçmişin izlerini kültüründe yaşatırlar. Kültürde yer alan ögeler yüzyıllar boyu bazı küçük değişikliklere uğrasa da toplumun hafızası içerisinde yaşamaya devam eder. Bu bağlamda atasözleri Türk dünyası için oldukça önemlidir. Türk dünyasının ortak geçmişinin izlerini bu sözlerde bulmak mümkündür. Atasözleri dil içerisinde pratik faydalarının yanısıra en önemli işlevini kültürü saklayıp aktarmasıyla yapmaktadır. Kısaca Atasözleri Türk toplumunun geçmişten bugüne yaşadığı tecrübeleri ve bu tecrübeleriyle birlikte öğütlerini yansıtan dil ögeleridir. Atasözleri içerisinde kültüre ait farklı ögeleri bulundurur. Bu ögelerden birisi de sayılardır. Bu sözler içerisinde yer alan sayı adları sıradan matematiksel ögeler değillerdir. Her bir sayının bir anlam alanı ve bu kültüre sahip kişiler tarafından bilinen değeri bulunmaktadır. Atasözlerinde yer alan sayı adlarındaki anlamlar yüzyılların birikimini gösteren önemli delillerdir. Bu çalışmada Türkçenin farklı lehçelerinden tespit edilmiş olan atasözleri ele alınarak bu atasözlerindeki sayılar ve onların anlam alanları ve duygu değerleri incelenmiştir.

(…)

Toplumun hafızası gibi vazife gören atasözleri, Türkçenin söz varlığı içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Aksan’ın da belirttiği gibi her ulusun kendi deneyimleri ve bilgeliğiyle oluşturduğu atasözleri, bir dil birliğinin dünya görüşünü, yaşayış biçimini yansıttığı gibi o toplumun kültür tarihiyle ilgili önemli ipuçları da vermektedir (Aksan 2007: 38). Atasözleri geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri denemelerden ve bunlara dayanan düşüncelerden doğmaktadır (Aksoy 1988: 15). Türk dili konuşan ve yazan ve toplumlar bugün her ne kadar farklı coğrafyalarda yaşasalar da dil ürünleri olan atasözleri ortak nokta olan kültürün izlerini taşımaktadır. Atasözlerinde yer alan sayılar ve onların anlam alanları ve duygu değerleri bugünkü Türk dünyasının aslında birbirinden çok da uzak olmadığını göstermesi bakımından önemlidir.

• HİRİK, Erkan (2017). “Türk Dünyası Atasözlerinde Sayılar ve Anlam Alanları”, International Journal of Languages Education and Teaching, Volume 5, Issue 1, s. 223-241.

Türkiye Türkçesi Atasözlerinde Akrabalık Bildiren Kelimeler ve Duygu Değerleri

Yazının tamamı için tıklayınız.

Her kültür, kendi toplum hayatı içerisinde önem verdiği kavramları kelime boyutunda dilin söz varlığı içerisinde yaşatır. Hem yazılı hem de sözlü olarak Türkçe söz varlığında çokça kullanılan akrabalık adları, Türk kültürü içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Yani, Türkler akrabalık kurumuna önem verdikleri için akrabalık bildiren kelimeleri yazılı ve sözlü dilde geniş bir şekilde kullanmaktadır. Tam tersi bir bakış açısıyla dilde akrabalık bildiren kelimelerin çok ve çeşitli olması Türklerin akrabalık kurumuna verdiği önemi de göstermektedir. Bir kelimenin söyleyen, dinleyen ya da okuyan üzerinde bıraktığı duygusal etkiye duygu değeri denmektedir. Toplumun hayata bakış açısını ve yaşayışını gösteren atasözleri içerisinde akrabalık adlarının kullanımı birçok yerde duygu değeri bakımından bilgiler sunmaktadır. Bu çalışmada söz varlığının önemli bir üyesi olan ve Türkiye Türkçesi atasözleri içerisinde yer alan akrabalık adlarına semantik olarak yaklaşılacak ve onların duygu değerleri ele alınmıştır.

 (…)

Toplam 32 adet akrabalık bildiren kelimenin çoğunluğunun olumlu duygu değerine sahip olduğu görülmektedir. Bununla birlikte bazı atasözlerinin birden fazla duygu değerini işaretlediği tespit edilmiştir. Atasözleri yukarıda da belirtildiği gibi farklı tecrübelerin ürünüdür. Aynı toplum içerisinde olsa bile toplumun bireyleri yaşadığı bir tecrübeyi farklı yollarla ifade edebilmektedir. Bunun neticesinde de aynı durum için adeta birbiri ile çelişen atasözleri ortaya çıkabilmektedir. Dolayısı ile bazı atasözlerinde olumsuz yargılar yer alabilir. Atasözlerinin bu özelliklerinin bilinmeden, bir milletin kültürel değerlerini, hayat felsefesini ve dünya görüşünü sadece olumsuz bir yargı taşıyan veya öyle zannedilen sözlere dayandırarak tespit etmeye kalkışmak art niyetli bir yaklaşım olur (Üstüner, 2002: 42). Yani her ne kadar duygu değeri olumsuz yargılar bildiren atasözleri var olsa da akrabalık kurumunun Türk kültür yerindeki önemi bu yargılarla zedelenmez.

• HİRİK, Erkan (2017). “Türkiye Türkçesi Atasözlerinde Akrabalık Bildiren Kelimeler ve Duygu Değerleri”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt 6, Sayı 3, s. 1726-1746

Şərq Qadını Dergisinde Türk Adı

Yazının tamamı için tıklayınız.

Azerbaycan’ın Sovyetleştirilme sürecinin ilk zamanlarında Azerbaycan Komunist (Bolşevik) Partisi Merkez Komitesi Kadın Şubesi ülkede kadınların etkinliğinin artırılması amacıyla 1923 yılının Temmuz ayında Komitenin kâtibi Əliheydər Qarayev, “Kommunist” gazetesinin redaktörü Həbib Cəviyev ve Komitenin Kadın şubesinin çalışanı Ayna Sultanova kadın dergisinin oluşturulması fikrini ortaya attılar. Bu fikirle birlikte 1923 yılının Temmuz ayında aylık yayın yapan “Şərq Qadını” dergisi ortaya çıkmış oldu. 1938 yılından itibaren de “Azərbaycan Qadını” adıyla yayımlanmaya devam etmektedir.

Sovyet İhtilali sonrasında Komünist Partinin yayın organlarından biri olan dergide, Stalin Dönemine kadar “Türk” adı, bugünkü “Azerbaycanlı” ifadesinin karşılığı olarak Azerbaycan’da yaşayan Türkler anlamında ve benzer şekilde kullanılan “Türk kadını” ifadesi de “Azerbaycanlı kadınlar” anlamındadır.

Stalin’in Türk dili üzerinde uyguladığı ayrıştırıcı politikalar, kullanılan kelimelerin de değişmesine yol açmıştır. Bu durum somut olarak 1930’lu yılların sonundan itibaren daha açık gözlemlenebilir hâle gelmiştir. Türk boy adlarının ön plana çıkarılarak ayrı birer millet bilincinin yaratılmak istenmesi, bu bağlamda da “Türk kadını” yerine artık “Azerbaycan kadını” denerek Türk adından çok “Azerbaycanlı” adının öne çıkarılması bahsedilen politikaların bir sonucudur. Keza bunu derginin adında bile görmek mümkündür. Önceleri “Müslüman dünyanın kadınlarını” ifade etmek için kullanılan “Şərq Qadını” ifadesi daha sonra “Azərbaycan Qadını” olarak değiştirilmiştir.

Bu çalışmada Şərq Qadını dergisinin 1928-1930 yıllarındaki sayılarında kullanılan Türk adının hangi kapsama sahip olduğu dergilerden alınan örneklerle incelenmiştir.

• HİRİK, Erkan (2018). “Şərq Qadını Dergisinde Türk Adı”, 100. Yılında Sovyet İhtilali ve Türk Dünyası, VI. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, 25-27 Ekim 2017, Hacettepe Üniversitesi, ss. 843-856 Ankara.